Gözlerde ‘Kuruluk’ tehdidi: “Çocuklarda bile salgınlar gibi görmekteyiz”

Ekran bağımlılığının önemli ölçüde etkilediği göz kuruluğunun son zamanlarda görülme sıklığıyla ilgili konuşan Prof. Dr. Arzu Taşkıran Çömez, “Oldukça yoğun, eskiden sadece belli bir yaştan sonra kişilerde görülebilirken artık çocuklarda bile salgınlar gibi görülen bir göz kuruluğu görmekteyiz. Şu an hastaların yüzde 60-70’inde göz kuruluğu bulgularını görüyoruz, yaşlanmayla zaten hepimiz bir kuru göz hastası adayıyız. İklimle de ilgisi var, daha çok ekran, telefon gibi şeylerle ilgili olduğunu düşünmekteyim” dedi.
Son yıllarda teknolojik cihazların iş ya da çeşitli nedenlerle yoğunlukla kullanılması, küçük yaşlardan itibaren ekran bağımlılığının oluşması gibi durumların etkisiyle gözler kurulukla ilgili sıkıntılar meydana geliyor. Gözlerde kuruluk; yanma, batma hissi, kaşıntı, kızarıklık gibi yaşam kalitesini düşüren problemlere neden olurken uzmanlar uyarıyor. İstanbul Üniversitesi- Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceyhun Arıcı, Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu Şehir Hastanesi Göz Hastalıkları Bölümü Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. Arzu Taşkıran Çömez da gözlerde kuruluk ve etkilerine yönelik konuştu. Prof. Dr. Arıcı ve Prof. Dr. Çömez, uzun süre bilgisayar ekranına bakarken göz kırpmayı aksatmanın gözyaşının buharlaşmasını artırarak, ‘gözlerde kuruluk’ problemine neden olduğunu belirterek vatandaşlara tavsiyelerde bulundu.

“En önemli grup; ağır kuru gözler”
Göz kuruluğunun birçok kişiyi etkileyen bir durum olduğunu aktaran Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ceyhun Arıcı, “Göz kuruluğu aslında uzun zamandır olan ama teknoloji çağında yaşadığımız için artık çocuklarımızın ne yazık ki tabletler, telefonlar, bilgisayarlara maruziyetiyle beraber temelde 2 tipe ayırabiliriz. 1 üretim azlığı, gözyaşının yeterli üretilememesi, 2 üretilenin yeterli korunamaması. Göz kuruluğu niye önemli; gözyaşı içerisinde 150’nin üzerinde protein olan, insan bedenindeki en önemli sıvılardan bir tanesi. Dolayısıyla belli bir miktarın altına indiği zaman değerliliği o zaman anlaşılıyor. Hem bakteriye, virüse karşı koruma hem oradaki savunma, beslemeyi sağlayan bir materyal. Göz kuruluğu da kendi içinde temelde ağır, orta ve hafif diye ayırabiliriz. Burada en önemli grup; ağır kuru gözler. Kişide ağrı yanma, batma, kumlanma, görüş konforunda azalma oluşturuyor. Işık ışınları ilk başta gözyaşı bezimize sonra korneamızdan görme merkezimize doğru gidiyor. Yağmurlu bir havada sileceksiz bir araba kullandığımızı düşünelim, nasıl ışık yansır, saçılır dolayısıyla görüş konforu etkilenir. Batmalar, yanmalar, bütün uyku konforu da etkilenir, kişiyi gece uykusundan uyandırır, bütün yaşam kalitesini ne yazık ki etkileyebilir. Konsantre işlerle uğraştığımız zaman göz kırpma reflekslerimiz azalır, göz ne kadar açık kalırsa o kadar var olan buharlaşmayla kaybolabilir. 20 dakika boyunca konsantre bakıyorsak 20 saniye boyunca kafamızı kaldırıp uzağa doğru ya da gözleri kapatma yapmalı. Bulunduğumuz ortam ideali oda ısısı, nem yüzde 40’ın üzerinde olmalı. Kuru havada alışveriş merkezleri gibi merkezi sistemlerde özellikle orta ağır kuru gözü olanlar bunu direkt hisseder. Ağır, orta ağır dediğimiz tablolar daha özellikli durumlar. En sık gördüğümüz bulgusal kuru gözler orada da şu; gözün özellikle saydam dokusu korneada yaralar gelişebilir, bu açık yaralar enfeksiyon için zemin oluşturur. Erken dönemde gerekli tedaviyi ve önerilerimizi yapmamız lazım. Önce yaşam şekli olarak kişiye yapması gerekenlerin önerisinde bulunuyoruz. Sonrasında tıbbi tablolaya bağlı damlasal tedaviler, ağır durumlarda bazen sistemik, ağızdan tedavilerle gözyaşını üretmeye çalışmak” dedi.

“Çocuklarda bile salgınlar gibi bir göz kuruluğu görmekteyiz”
Geçmişe nazaran çok daha fazla kuru göz şikayetiyle gelen kişi olduğunu söyleyen Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Arzu Taşkıran Çömez, “Göz kuruluğu dediğimiz hastalık oldukça yoğun. Eskiden sadece belli bir yaştan sonra kişilerde görülebilirken artık çocuklarda bile salgınlar gibi görülen bir göz kuruluğu görmekteyiz. Burada en önemli şey; süre, süreyi azaltmak, ara vermek ya da suni gözyaşı kullandıktan sonra ekrana bakmak, ekranın ışığını kesen gözlük camları da var. O tip yardımcı araçlarla bu sorunları azaltabiliriz. Şu an hastaların neredeyse yüzde 60-70’inde göz kuruluğu bulgularını görüyoruz. Tabi iklimle de ilgisi var, daha çok ekran, telefon gibi şeylerle ilgili olduğunu düşünmekteyim. Çok uzun süreler çalışmamak lazım, ekranın kendi göz seviyemizde olması lazım. Göz kuruluğu, sıklıkla çevresel etmenlerle oluşur. Olduğunuz ortam, mesleğiniz, bunların hepsi bir etken olabilir. Yaş en önemli etkenlerden, kadın olmak, menopoz sonrası kadınlarda daha sık görülebilir. Bir takım sistemik hastalıkların da ilk bulgularından bir tanesi olabilir. Örneğin; romatolojik hastalıklar, kolajen doku hastalıkları dediğimiz hastalıkların bir bulgusu olarak da ortaya çıkabilir ama yaşlanmayla zaten hepimizi bir kuru göz hastası adayıyız. Bunun yanı sıra çeşitli meslekler, ısıya maruz kalınan ortamlar, klimalı ortamlarda çalışmak etki edebiliyor. Hiçbir şikayet olmasa bile kişilerin senede bir kez göz muayenesinden geçmesi gerekir, bu çocuklarda biraz daha sık olabilir. Ekran maruziyeti sonrasında yani yakına bakmayla hepimizde özellikle çocuklarda miyopinin çok fazla arttığını gözlemliyoruz. Dünyada 2050 yılında dünya nüfusunun neredeyse yarısının miyop olacağıyla ilgili oran da veriliyor. Çocuklarda yakın çalışmanın süresinin azaltmak lazım. Örneğin; maksimum 20 dakikadan sonra yakın çalışmayı bırakıp uzağa bakarak gözlerini dinlendirmesi gerekli” şeklinde konuştu.