PEYGAMBERLERİN ZEKAT ALMAMALARI
Zekat, İslam’ın şer’an ibadet, topluma bakan yönüyle bir sosyal dayanışma müessesesi. Dünya-ahiret dengesini korumak, evrensel olan şeriatımızın temel esaslarındandır. Aziz İslam uleması İslam’ın temvil/mali konusunu çok zengin ve farklı yollarla usul kitaplarına almışlardır. Usul kitaplarının tamamının temelinde vahiy ve ona ilk muhatap olan peygamber uygulaması
vardır. Usul ilmi istidlali bir kaynaktır. İlim nakil bilgisidir. İşte İslam’ın temvil konusun da Kur’an ve sünnete dayanan nakli bir ilimdir.
Kur’an ve sünnete bakan her insan, İslam medeniyet mefkuresinin temel taşlarından birinin de temvil konusu olduğunu rahatlıkla görecektir. Bu bağlamda Kur’an’a baktığımızda namaz ile zekatın yan yana ve mükerrer zikredilmiştir. Nefs ile cihadı, mal cihadı ile beraber zikredilmiştir. Peygamberin pratiğinden iki misalle konuyu anlamaya devam edelim. İlk İslam devletinin temellerinin atıldığı Mekke dönemi devlet yapılanmasına bakalım:
Burada Hz. Hatice Annemizin mali fedakârlığını görüyoruz. Mekki ayetlerde de infakın farziyetini görüyoruz. Özellikle İlk İslam devletinin temelinde bir kadının temvildeki fedakarlığını görüyoruz. Bu fedakarlığı muhteşem görüyorum. Aslında bu başlı başına anlatılacak bir konudur. Hz. Hatice annemizin malını nasıl feda ettiğini bile belirgin etmemiştir. Bir kadının asaleti üzerinden veya İslam-kadın ilişkisi üzerinden meseleye bakıp bir siyasal yapı olan İslam’ın kadına verdiği değerle beraber, kadının dine verdiği değeri anlamak mümkündür. Onun için şeriatımız cenneti kadının ayakları altına sermiştir. Medine ilk İslam devletinin dört büyük sacayağı üzere kurulduğu malumunuzdur. Bunlardan biri “Medine Serbest Pazarı”dır.
Namaz ile beraber zekat zikredilirken namaz öncelenmişken, cihad konusunda ise mal önce zikredilmiştir. Bu da zekat ibadet ve sosyal tarafıyla iki yönlü bir müessese olduğunu göstermiştir. İslam’ın hem Mekke hem de Medine dönemlerinde temvil konusunu zekat, infak, fey ve miras üzerinden önemini anlamak mümkün. Bu sosyal ve siyasal yapının başında bir peygamber vardır. Yüce Allah kulların mallarından almayı emrettiği zekatı yemeyi O’na yasak etmiştir. Bu muhteşem bir incelik. Bu detayı ümmetimizin dikkat ettiğinden emin değilim. Bunu gönümüz İslami teşkilatlar tarafından yeterince anlaşıldığı kanaatinde değilim. Peygamberin bu sünneti dava liderleri için en kiymetli sünnetlerinden biri olduğunu tasavvur ediyorum.
Elbetteki peygamber (sav) in bir çok sünneti vardır. Her sünnet kendi bağlamı içinde daha fazla önem arzeder. Lider insanlar olan meşayihi kiram, aziz İslam uleması ve tüm dava liderleri için peygamberin bu sünneti en güzel, en doğru örnektir. Peygamber ve onu kendine örnek kabul eden alimler, şeyhler ve tüm lider kadroları tebasının zekat ve infakı üzerine bir servet bina edemezler. Çünkü bu tavır peygamberin(sav)in tavrıdır. Bu aynı zamanda peygamberin bize miras olarak bıraktığı nebevi bir sünnetdir...
Keşke O’nun diğer sünnetlerine verdiğimiz değerin zekatı kadar buna da önem verseydik. Buradaki zekatı almama konusu kişisel bir fedakarlıktan çok ilahi bir uyarı ile peygambere yasak edilmiştir.
Zekat, namazla beraber zikredilirken onun ibadet yönü, cihadla beraber zikredilmesiyle onun sosyal ve sıyasal sıtratejik yönü olduğunu göstermektedir. Son olarak, peygamberin sakal, cübbe ve sarık sünnetine verilen önem kadar alimler. şeyhler ve tüm liderlerimiz, O’nun bu sünnetine de riayet etmeleri gerekir. Bunun için bir lider, önder ve İslam devlet başkanı olan peygamber, zekatı toplama emrinin alınması yanında yemesini de rabbimiz yasak etmiştir. Bu yöntem tüm liderler için bir nebevi sünnettir.