Mehmet Yaşar GENÇ
Köşe Yazarı
Mehmet Yaşar GENÇ
 

Sözün Hasadı ( 19 )

  Ey Müslüman! Eğer yürüyeceksen öyle yürü ki tüm yeryüzü seninle yürüsün.”Davalar acılar içinde doğar, konfor, ihanet, yalnızlık ve samimiyetsizlik içinde ölür.(Muhsin Yazıcıoğlu) Dava nedir? Dava, hak ve batıl dediğimiz, doğruyu ve hakikati savunan bir tarafla; yanlış ve kötülüğe çıkan yolları “harami misali tutmuş” bekleyen diğer tarafın ortaya koydukları, hatta can siperane savundukları “Bu her iki tutum içinde geçerlidir” inanılan düşüncelere dava diyebiliriz. Hak ve batıl dediğimiz bu iki taraf için, adeta siyah ve beyaz kadar birbirine zıt ve farklı dünyalardan söz etmiş oluyoruz. Bu iki dünyadan bizim payımıza düşen ise hak ehli olmaktır. Peki, hak ve hakikat ehli olanlar kimlerdir? Onlar; Yeryüzünde ki İslam’ın gerçek temsilcileridirler. Adına dava dediğimiz değerler manzumesi ve İslam’ın hakikatlerinden, inanç esaslarından başka bir şey değildir. Rahmetli Alparslan Türkeş “Dava adamı olabilmek için önce adam olmak lazımdır” der. Adam olmak ise, İslam’ın adalet, şecaat, şefkat ve merhamet başta olmak üzere, onun bir bütün olarak öğretileriyle ruhumuzu ve bedenimizi buluşturmamızdan geçmektedir. Böylelikle İslam’ın adamlık mektebini bitirip adeta oradan terhis olan bu insanlar, dünya sahnesinde ki varlıklarının ne azlıklarına; ne de çokluklarına asla aldırış etmez ve yollarını yürümeye devam ederler. Bu adamları, ortaya koydukları mücadeleden, hakkın, iyiliklerin ve doğru duruşun hâkim olduğu, insanı mutlu eden davranış ve dokunuşlarından tanıyabilirsiniz. Dava adamları, dinin şahidi, dünün hatrını bilen, namazın ve niyazın aydınlık seviyesi, iyiliği emreden; kötülükten nehyeden, gecelerini gündüzlerine katarak, dikenlerle örülü olan yolculuklarına “nemelazımcılıktan” uzak durarak devam eden, hem gece; hem gündüzün şahsiyetli şahsiyetleridirler. Dava adamları, haksızlığın kol gezdiği zaman ve mekânlarda, mazlumane duyulan iniltilerin geldiği yerlerde konaklar, “kimse yok mu?” diye seslenildiğinde ise hiç tereddüt etmeden “ben varım” diyerek öne atılıp onlarla hemhal olup, dertleriyle dertlenmiş olurlar. Dava adamları, ister siyasette, ister ticarette, ister hayatımızın her alanında olsun, yollarını rahmani şuurla bezedikleri, izlerini iz bırakanların izlerine karıştırdıkları için, ufuklarında beliren ileri görüşlülük ile yanlışa yol vermeyen, zor zamanlarımızın adeta yüklenicileridirler. Dava adamları, aynı zamanda âleme nizam verecek olan iddia sahipleridirler. Yüreklerindeki iman güneşinin her an doğabildiği, dünya ve ahiret tarlasını hakkını vererek süren, iyilik öncüleridirler. Dava adamları, “insanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturunun en içli sevdalıları, hatta onu yaşatabilmek için ölümü dahi göze alabilen, dünyalık zevk ve hırsı olmayan, azametli bir davanın yılmaz savunucularıdırlar. Onlar; Rahatın değil; sıkıntının taliplileri, lüksten, konfordan, rahattan uzak durarak sade bir hayatın en kıymettar fertleridirler. Onlar;  Acı ve hüznün hedef tahtası, her gün başkaları uğruna göz çeşmelerinden sicim gibi yağmur döken, sonbaharın döktüğü gazeller gibi kendi sağlıklarından dahi ödün verecek kadar cesur yürekli, toplumun, millet ve hatta tüm ümmetin dert ortağı yiğitlerimizdirler. Onlar; Ekmeğin ve emeğin kutsallığının farkında olan, ezilmişlerin, horlanmışların ve tüm düşkünlerin yol arkadaşları, idealist ve ciddiyetli duruşun samimi temsilcileridirler. Onlar; Karamsarlıktan uzak, daima ümit var olan, aksiyon sahibi, vazifelerinde gönüllü çalışmayı adeta ibadet hükmünde görüp kabul eden, gayretin kullarıdırlar. İnsan sarrafı ve sanatkârı olan bu kişiler, varlıkların varlık sebebi olan Hz. Peygamber (a.s.m), “Sağ elime güneşi, sol elime ayı verseler, ben yine bu davadan vazgeçmem” duruşunun yani adamlık vasfının hakiki öncüleridirler. Onlar; Davet ve tebliğ ile insanlara ulaşmayı düstur edinmiş, dostlarının omuzdaşı, düşmanlarına karşı ise daima tedbirli, fitne ve tefrikadan uzak, bulundukları zamana, çağa mührünü vurmaktan geri durmayan, salih amellerin çile kokan adımlarıdırlar. Ey yüce gönüllü kardeşim! Yazının başında hak ve batıl ehli demiştik ya? İşte o batıl ehlinin, bu gün kötülük yolunda sergiledikleri mücadeleyi eğer bizler hak uğrunda sergileyemiyor isek bizlere yazıklar olsun! Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun da dediği gibi; ''Davalar eğer konfora bulanmış, ihanete çevrilmiş, para, pul, makam, mevki gibi nefsani çeşitli arzular tarafında adeta dikenli tel gibi sarılmış ve samimiyetten uzak ise o dava dava olmaktan çıkmış ve ölmeye yüz tutmuş demektir.'' Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Siz insanlara iyiliği emreder de, kendi nefsinizi unutur musunuz?”  (Bakara Suresi 2/44) Bu ve benzeri birçok ayet, biz Müslümanlara birer ihtar ve hayatımıza düzen için birer sarsıcı uyarıdır. Çünkü dava adamının ortaya koyduğu söylem ve eyleminin birbiriyle tutarlı ve düzeyli olması elzemdir. Bu yolda samimiyet esastır. Eğer bundan ödün verilir ise bir takım fitne ve kargaşaların olması kaçınılmaz olacaktır. Bu minvalde akıl nimeti çok çok önemlidir. Akıl ve davet metodu terazisiyle, iman şuurunun birleşmesi, hatta daha ağır gelmesi davayı sonuca ulaştırmış olacaktır. Eğer bir dava, uğrunda ölünesi insanlar olursa gerçeklik hüviyetini kazanmış olur. Son söz olarak dava adamları, hayatımızın çoraklaşmış ve kuraklık vurmuş gönüllerini İslami öğretiler ile hayat suyuna kavuşturur ise dünyamız ve ahiretimiz mamur edilmiştir demektir. Selam olsun, gerçeğin garip temsilcilerine! Selam olsun, yolumuzun karanlıklarını aydınlığa devirenlere! Genç kardeşim! Şairin de dediği gibi: “İç dünyanızın kirlerini ancak güngörmüşlerin kabından doldurarak temizleyebilirsiniz.” Genç kardeşim! Su gibi olasın berrak ve temiz. Arifleri dinlersen olursun aziz... Selam ve dua ile.
Ekleme Tarihi: 09 Kasım 2022 - Çarşamba

Sözün Hasadı ( 19 )

 

Ey MüslümanEğer yürüyeceksen öyle yürü ki tüm yeryüzü seninle yürüsün.”Davalar acılar içinde doğar, konfor, ihanet, yalnızlık ve samimiyetsizlik içinde ölür.(Muhsin Yazıcıoğlu)

Dava nedir?

Dava, hak ve batıl dediğimiz, doğruyu ve hakikati savunan bir tarafla; yanlış ve kötülüğe çıkan yolları “harami misali tutmuş” bekleyen diğer tarafın ortaya koydukları, hatta can siperane savundukları “Bu her iki tutum içinde geçerlidir” inanılan düşüncelere dava diyebiliriz.

Hak ve batıl dediğimiz bu iki taraf için, adeta siyah ve beyaz kadar birbirine zıt ve farklı dünyalardan söz etmiş oluyoruz. Bu iki dünyadan bizim payımıza düşen ise hak ehli olmaktır.

Peki, hak ve hakikat ehli olanlar kimlerdir?

Onlar; Yeryüzünde ki İslam’ın gerçek temsilcileridirler. Adına dava dediğimiz değerler manzumesi ve İslam’ın hakikatlerinden, inanç esaslarından başka bir şey değildir.

Rahmetli Alparslan TürkeşDava adamı olabilmek için önce adam olmak lazımdır” der. Adam olmak ise, İslam’ın adalet, şecaat, şefkat ve merhamet başta olmak üzere, onun bir bütün olarak öğretileriyle ruhumuzu ve bedenimizi buluşturmamızdan geçmektedir.

Böylelikle İslam’ın adamlık mektebini bitirip adeta oradan terhis olan bu insanlar, dünya sahnesinde ki varlıklarının ne azlıklarına; ne de çokluklarına asla aldırış etmez ve yollarını yürümeye devam ederler. Bu adamları, ortaya koydukları mücadeleden, hakkın, iyiliklerin ve doğru duruşun hâkim olduğu, insanı mutlu eden davranış ve dokunuşlarından tanıyabilirsiniz.

Dava adamları, dinin şahidi, dünün hatrını bilen, namazın ve niyazın aydınlık seviyesi, iyiliği emreden; kötülükten nehyeden, gecelerini gündüzlerine katarak, dikenlerle örülü olan yolculuklarına “nemelazımcılıktan” uzak durarak devam eden, hem gece; hem gündüzün şahsiyetli şahsiyetleridirler.

Dava adamları, haksızlığın kol gezdiği zaman ve mekânlarda, mazlumane duyulan iniltilerin geldiği yerlerde konaklar, “kimse yok mu?” diye seslenildiğinde ise hiç tereddüt etmeden “ben varım” diyerek öne atılıp onlarla hemhal olup, dertleriyle dertlenmiş olurlar.

Dava adamları, ister siyasette, ister ticarette, ister hayatımızın her alanında olsun, yollarını rahmani şuurla bezedikleri, izlerini iz bırakanların izlerine karıştırdıkları için, ufuklarında beliren ileri görüşlülük ile yanlışa yol vermeyen, zor zamanlarımızın adeta yüklenicileridirler.

Dava adamları, aynı zamanda âleme nizam verecek olan iddia sahipleridirler. Yüreklerindeki iman güneşinin her an doğabildiği, dünya ve ahiret tarlasını hakkını vererek süren, iyilik öncüleridirler.

Dava adamları, “insanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturunun en içli sevdalıları, hatta onu yaşatabilmek için ölümü dahi göze alabilen, dünyalık zevk ve hırsı olmayan, azametli bir davanın yılmaz savunucularıdırlar.

Onlar; Rahatın değil; sıkıntının taliplileri, lüksten, konfordan, rahattan uzak durarak sade bir hayatın en kıymettar fertleridirler.

Onlar;  Acı ve hüznün hedef tahtası, her gün başkaları uğruna göz çeşmelerinden sicim gibi yağmur döken, sonbaharın döktüğü gazeller gibi kendi sağlıklarından dahi ödün verecek kadar cesur yürekli, toplumun, millet ve hatta tüm ümmetin dert ortağı yiğitlerimizdirler.

Onlar; Ekmeğin ve emeğin kutsallığının farkında olan, ezilmişlerin, horlanmışların ve tüm düşkünlerin yol arkadaşları, idealist ve ciddiyetli duruşun samimi temsilcileridirler.

Onlar; Karamsarlıktan uzak, daima ümit var olan, aksiyon sahibi, vazifelerinde gönüllü çalışmayı adeta ibadet hükmünde görüp kabul eden, gayretin kullarıdırlar. İnsan sarrafı ve sanatkârı olan bu kişiler, varlıkların varlık sebebi olan Hz. Peygamber (a.s.m), “Sağ elime güneşi, sol elime ayı verseler, ben yine bu davadan vazgeçmem” duruşunun yani adamlık vasfının hakiki öncüleridirler.

Onlar; Davet ve tebliğ ile insanlara ulaşmayı düstur edinmiş, dostlarının omuzdaşı, düşmanlarına karşı ise daima tedbirli, fitne ve tefrikadan uzak, bulundukları zamana, çağa mührünü vurmaktan geri durmayan, salih amellerin çile kokan adımlarıdırlar.

Ey yüce gönüllü kardeşim!

Yazının başında hak ve batıl ehli demiştik ya? İşte o batıl ehlinin, bu gün kötülük yolunda sergiledikleri mücadeleyi eğer bizler hak uğrunda sergileyemiyor isek bizlere yazıklar olsun!

Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun da dediği gibi; ''Davalar eğer konfora bulanmış, ihanete çevrilmiş, para, pul, makam, mevki gibi nefsani çeşitli arzular tarafında adeta dikenli tel gibi sarılmış ve samimiyetten uzak ise o dava dava olmaktan çıkmış ve ölmeye yüz tutmuş demektir.''

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

Siz insanlara iyiliği emreder de, kendi nefsinizi unutur musunuz?” 
(Bakara Suresi 2/44)

Bu ve benzeri birçok ayet, biz Müslümanlara birer ihtar ve hayatımıza düzen için birer sarsıcı uyarıdır. Çünkü dava adamının ortaya koyduğu söylem ve eyleminin birbiriyle tutarlı ve düzeyli olması elzemdir. Bu yolda samimiyet esastır. Eğer bundan ödün verilir ise bir takım fitne ve kargaşaların olması kaçınılmaz olacaktır. Bu minvalde akıl nimeti çok çok önemlidir.

Akıl ve davet metodu terazisiyle, iman şuurunun birleşmesi, hatta daha ağır gelmesi davayı sonuca ulaştırmış olacaktır.

Eğer bir dava, uğrunda ölünesi insanlar olursa gerçeklik hüviyetini kazanmış olur.
Son söz olarak dava adamları, hayatımızın çoraklaşmış ve kuraklık vurmuş gönüllerini İslami öğretiler ile hayat suyuna kavuşturur ise dünyamız ve ahiretimiz mamur edilmiştir demektir.

Selam olsun, gerçeğin garip temsilcilerine!
Selam olsun, yolumuzun karanlıklarını aydınlığa devirenlere!

Genç kardeşim!

Şairin de dediği gibi:
İç dünyanızın kirlerini ancak güngörmüşlerin kabından doldurarak temizleyebilirsiniz.

Genç kardeşim!

Su gibi olasın berrak ve temiz.
Arifleri dinlersen olursun aziz...
Selam ve dua ile.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ehaber.tv.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.