Eskiler zamandan bahsederken, '' bu devirde ne büyük kaldı ne küçük.Biz böylemiydik'' derlerdi..Her biri birer onur abidesiydi..Şimdi bu devri görselerdi, geçmişin gençlerine şükrederlerdi..
İnsanların yaşadıklları zaman ve mekanın getirdikleri acı tatılı günler milletçe topyekün yaşanan sıkıntılar sosyo ekonomik buhran ve çıkmazlar savaşlar ve en önemlisi önünü göremeyen bir ''GENÇLİGİN- NESLİN AÇMAZLARI'' çaresizliğe mahkum biçareler..Daha yolun başında hayattan kopmuş, kopma noktasına gelmiş bir genç nesil -ordu, yarının penceresi kapatılmış yağmursuz fidanlar ormanı.. Anne babaların binbir güçlükle yetiştirmye çalıtığı umut besledigi, evlatlarımız okusun adam olsun diye yemeyip yedirdiğimiz içmeyip içirdiğimiz ve giymeyip giyirdigimiz, yarınlarımız, çocuklarımız, evlatlarımız, uykusuna bile kıyamadığımız canlarımız.. Umutla okul çantasını, bir asker misali cephanesini hazırlayıp, sırtına bir mavzer gibi asıp okula savaş alanına gönderdiğimiz ve ne hikmetse bu savaştan evine sag salim dönecekmiş gibi kapıdan uğurladığımız evlatlarımız..
Dönecekler mi peki?
Nereye gidiyor bu çocuklar? Kime gidiyorlar?. Dışarda onları bekleyen tehlikelerden haberdarlarmı veya biz büyükler haberdarmıyız ?….Çocuklar Duymasın ama ne biz, nede onlar bu tehlikelerden haberdar değiliz.. Onları yutmak için bekleyen ahtapotun, hangi ölümcül koluna takılıp av olacaklarını bilinmeyen masum avlar...Gençliği saran uyuşturucu bataklığı nice evladımızı hayatından geleceğinden eden beyaz ölüm ahtapotun pembe kolu, özellikle lise ve üniversite ekseninde avlanan, masum gençleri avlayan çakal ahtapot..Önce pembe bir dünyanın vaadi ve sonra kara bir ölüm ve çöküş.. Bu ahtapot un kolları ne yazıkki tüm ülkeye yayılmış durumda.. Nice evlatlarımızı ağına düşürmüş, o taze beyinllerine vantuzlarını salmış yavaş yavaş kemirmekte ve yok etmektedir.
Peki yok olan sadece o çocuk mu?. Hayır!. ülkenin geleceğide o çocukla ölmekte ve tükenmektedir.Düşünsenize umut beslediginiz gözünüzden sakındığınız evladınızın içi boş bir elbise gibi kırış kırış önünüzde yığılıp kaldığını, çaresiz solgun, ümitsiz, bayğın.. Ne acı değilmi?.
işte ne yazıkki hergün binlerce ane baba bu manzarayla karşı karşıya kalmış durumda .Cepheye giden asker döndü ama yitik yıkık halde bir enkaz dağı...Çcuklar duymasın genede duyurulmasın sevgili büyükler..Ama siz duyun..Neden cocugun bu hale düştü? Neden hiç düşündünmü peki?. Parasını verdin, elbisesini giydirdin, belki de arabasınıda aldın sonrada saldın..Hiç arkasından gittin mi? Baktın mı kimle geziyor, yiyiyor, içiyor, hangi pınardan su içiyor diye?
Akşama eve gelince sokuldun mu yanına, sordun mu ''evladım, canım nasılsın'' diye tuttunmu elinden sıkı sıkı, baktınmı yarınların karanlık penceresinden aydınlığa.? ..Hayır!
Peki ülkenin gidişattını irdeleyip bozulan çarklardan, çıraklardan hesap sordunmu, yarına koşacak çocuklarımızın önünü kapamayın açın fidanlarımızı kesmeyin diye.. Hayır.! Yarın okulundan mezun olacak çocuğum nerde iş bulup çalışacak?. Biz büyükler olarak o gençlere bir gelecek iş istihtam hazırlamış mıyız?. hayır.!
O, zaman bu çocuklarımız karanlığa muhkum ve önlerinin kapalı olduğunu bile bile nereye koşacaklar, neyin hayalini kurup hayata sarılacaklar.?
Çocuklar Duymasın ama, ya siz neyin kafasını yaşıyorsunuz bu yarınları tüketilmiş gençlerden umudu tüketilmiş umutlarımızdan ne bekliyorsunuz?. İşte bu devrin cellatları ve yitik kurucuları ve yaratıcıları siz ,siz aslında o ahtapotun ta kendisisiniz.!