İRAN-İSRAİL TİYATROSU
Ortadoğu büyük bir tiyatro sahnesidir, herkes verilen rolü oynar.. Ortadoğu ülkelerinin kendi aralarındaki dostlukları riyakar, düşmanları ile olan husumetleri iki yüzlüdür. Böyle bir bölgede bulunmak jeopolitik olarak bir talihsizliktir, ne diyelim coğrafya kaderdir, bu kaderi ülkemiz lehine zor da olsa değiştirmek zorundayız..
Türkiye bu güne kadar lehine değiştiremezse de, en azından bu bataklığın içine düşmedi, bu başarı Türk Devletinin köklü yapısı, binlerce yıllık devlet geleneği, son yirmi iki yıllık Ak Parti iktidarının zaman zaman kırılganlık gösterse de izlediği akıllı dış politikaların ürünüdür. Yaşanan kırılganlıklar, Türk Devlet aklının son yıllarda Ak Parti hükumetlerine egemen olması ile sonlanmış görünüyor, olması gereken de buydu, geç oldu ama oldu, devletler zaman zaman bu kırılganlıkları yaşar, önemli olan fazla hasar almadan bu badireleri atlatmaktır..
Göçmen sorunu ve doğu Akdeniz Leviathan bölgesi başta olmak üzere, ekonomik münhasır alanlarda ki kayıplarımız başarısız politikalara örnek verilebilir. Bu coğrafyada hiçbir son kesin son değildir, derenin altından daha çok su akacaktır, kayıplar telafi edilir, başarısızlıklar başarıya dönüşebilir.
Yazının konusu İran-İsrail tiyatrosu olduğu için Ortadoğu bataklığını burada kesip, bu bataklığın iki başat aktörü, İran- İsrail ittifakına dönelim. İttifak sözcüğü bir takım çevreleri rahatsız edebilir, varsın etsin, mesele değil. İran ile İsrail iki düşman ülke olarak bilinir..
Yakın zamandan başlayarak bu düşmanlığın nasıl bir düşmanlık olduğunu anlatmaya başlayalım. İran-Irak arasındaki sekiz yıl süren savaşta İran en büyük desteği İsrail den almıştır, savaş uçaklarının yedek parçaları İsrail den gelmiş, savaş boyunca mühimmatlar İsrail tarafından temin edilmiştir..
Suriye ABD-İsrail ittifakı ile paramparça edilirken İran kılını kıpırdatmamış, dost ve müttefik gördüğü bu ülkeyi ‘’Düşmanım’’ dediği İsrail’in eline terk etmiştir.
İsrail, Hamas, Hizbullah liderlerini keklik gibi avlarken sadece kınama ile yetinip seyirci kalmayı yeğlemiştir. Kendi ülkesinde bilim adamları, askeri personel yine İsrail tarafından katledilirken halkını sokağa döküp, görkemli protestolar yaptırma kolaycılığını seçmiştir.
İran, İsrail ve ABD nin vekalet savaşçısı olan PKK-PYD gibi örgütlerin her alanda hamiliğini üstlenmiş, bu örgütlerin bu güne kadar gelmesine yardımcı olacak şekilde, gerek istihbarat, gerekse silah ve mühimmat desteğini esirgememiş, bu örgütlere ülkesinde kamp ve hastahane kuracak kadar pervasızca davranmaktan çekinmemiştir.
Gelelim İsmail Haniye suikastine: İsmail Haniye yaşamının büyük bir bölümünü Türkiye ve Katar da geçiren hamasın önemli önderlerinden biridir, Türkiye ve Katar da çok da üst düzey koruma olmadan rahat bir şekilde yaşarken, İran Cumhurbaşkanının yemin törenine bir iki günlük ziyareti esnasında katledilmesi, bu karanlık ülkenin bir daha gözden geçirilmesini elzem kılmaktadır.
İran bu suikast sonrası sarsılmış, yaptığı açıklamalar ile ne dediğini, ne yaptığını bilmeyen şaşkın ördek misali Dünya nezdinde çok ciddi prestij kaybına uğramıştır.. İran-İsrail tiyatrosunun stratejik hedefi İsrail’in bölgedeki yayılmasını sağlarken, İran’ın Ülke bütünlüğünü koruması temeline dayalı olarak devam edecektir.
Gelelim bölgede oynanan bu tiyatronun 3.Dünya savaşı sahnesine, her gerilimde ortaya atılan bölgede 3.Dünya savaşı çıkacak safsatasına, Dünya savaşları paylaşım savaşlarıdır, bölgede paylaşılmayan bir karış toprak bile yoktur, Türkiye ve Katar ile birlikte, bir iki küçük ülke direnişi haricinde bölge ülkeleri bu emperyalist işgale boyun eğmiş durumda.
Eğer 3.Dünya savaşı çıkacaksa bu bölgede çıkmayacaktır. 3.Dünya çalışan tüm askeri otoriteler, bu savaşın Güney Çin Denizinde 2035 yılında çıkacağı konusunda hem fikir durumdadır. Bu genel değerlendirmeleri burada bitirip, bölgede sıkça dile getirilen Teo Politik meselesini bir sonraki yazımızda anlatmaya devam edelim.