Dünyada özellikle 1980 sonrası dönemde ivme kazanan küreselleşme sürecinin mevcut sorunları daha da artırdığı yönünde çoğunluk görüşü mevcuttur. Bilindiği gibi, küreselleşmeyi 1980 sonrasında hızlandıran asıl neden telekomünikasyon sistemindeki hızlı gelişme olmuştur.
Yaşanan süreçte Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) 1991’de dağılınca ilk başta dünya tek kutuplu bir görünüm sergilemiştir. Daha sonra Rusya’nın tekrar teknolojik ve ekonomik toparlanması dengeleri değişmiştir.
Ancak bu defa da iktisadi politikalarda farklılaşmalar yaşanmaya başlamıştır. Örneğin, son yıllarda eskinin merkezi planlı ekonomik sistemine sahip ülkesi Çin daha çok küreselleşme taraftarı, ABD ise daha korumacı görünüm sergileyebilmektedir. Burada öne çıkan temel unsur ise ülkelerin üretim avantajları ve sahip oldukları teknolojilerdir.
21. yy’da uygulanan politikalar ve özellikle büyük devletle arasındaki siyasi, askeri ve ekonomik yarışlar, dünyayı gelecekte tekrar çok kutuplu bir yapıya dönüştürebilecek gibi görünmektedir. Diğer taraftan Endüstri 4.0’ın ortaya çıkardığı teknik ilerlemeler, üretimde emeğin önemini azaltıcı ve hızlı ve isteğe göre üretimi kolaylaştıracağı için gelişmiş ülkeler tekrar üretim merkezi olarak kendi ülkelerine yöneleceklerdir (savunma sanayi ürünleri başta). Bu gelişmeler ise ülkelerin üretim politikaları, siyasi, askeri ve ekonomik ilişkileri gibi alanlarda değişiklerin ortaya çıkmasına sebep olabilecektir.
Bu yüzyılda dünyada yaşanabilecek hatta yaşanan bir süreç de, ülke haritalarının değişmesi yönünde olabilecektir. Özellikle ABD’nin İsrail ile yeraltı ve yerüstü kaynakları elde etme amacıyla bağlantılı Orta Doğu politikaları, bölgenin coğrafi ve yönetim biçimleri açısından yeniden şekillendirilmesi yönünde baskılar oluşturabilecektir. Ancak, bu etkinin Rusya ve Çin’in bölgedeki çıkarları açısından da şekillenme zorunluluğu olacaktır. Türkiye ve İran gibi büyük islâm ülkeleri ise kendilerini koruyucu önlemler ve politikalar geliştirmek zorunda kalacaklardır. Bunların gelecekteki etkinlikleri ise yine sahip olacakları teknik üretim ve savunma düzeylerine göre şekillenecektir.
Gelecekteki yaşanabilecek önemli bir gelişme ise artık dünya dışında yer edinmeye yönelik ülkeler arasındaki rekabet oluşturabilecektir.
Özellikle ABD ile Rusya Federasyonu’nu arasındaki bu yarış, soğuk savaş dönemine benzer şekilde ülkeler arasında uzayda kolonileşme konusunda bir gruplaşma yaratabilir. Ancak bu sürecin yaşanması için uzayda yaşanabilir bir ortamın oluştuğunun veya yeni yaşanabilir uzay merkezlerinin tespit edilmesi gerekir. Teknolojideki gelişmelerin bu süreci yönlendirmesi ve şekillendirmesi beklenmelidir.
Mevcut durumun çok parlak olmadığı anlaşılmaktadır. Endüstri 2.0 ile Endüstri 3.0 arasında bir yerde olduğu vurgulanan Türkiye’nin, henüz Endüstri 4.0 aşamasına geçmediği anlaşılmaktadır. Bu durum, ekonomi ve toplum üzerinde Osmanlı dönemindeki sanayi devriminin gerisinde kalınmasına benzer etkiler yaratmaktadır. Oysa Türkiye gelecekte etkin olma amaç ve hedefleri bulunan bir ülkedir. Bu nedenle, gelecekte Türkiye’nin en önemli çabası Endüstri 4.0’ın gerektirdiği gelişme düzeyini yakalamaya yönelik olacaktır (olmalıdır!).
Türkiye’nin geleceğin üretim ve teknoloji düzeyinin gerisinde kalmamak için çok hızlı bir şekilde eğitim sisteminde reform yaparak teknolojiyi üretip onu kullanabilen nesiller yetiştirmesi gerekmektedir. Bunun için de “okuyan-düşünen-tartışan-üreten insan” yetiştiren bir eğitim modelinin devreye sokulması gerekmektedir.
Yani, okuyabilen, okuduğunu karşıtlıklarıyla sorgulayabilen, bildiklerini üretim sürecine uygulayabilen ve sonuçta da üretimi ve teknolojiyi artırabilen bir nesile ihtiyaç bulunmaktadır. Bunun için çalışmaların şimdi başlatılması durumunda sonuçları ancak 15-20 yıl alınabilecektir.
Gelecekte Türkiye’nin en çok meşgul olacağı konulardan birisi de Orta Doğu’nun şekillendirilmesi konusundaki politikalar olacaktır. Bunun için en doğru uygulanacak politikanın, ülke menfaatleri doğrultusunda “ırklar ve mezhepler üstü” bir politika uygulamaktır. Aksi takdirde kendini sorunların ortasında ve parçası bir ülke olarak bulması durumu ortaya çıkabilecektir.
Bölgedeki çalışma ve uygulamalarda özellikle Akdeniz’deki petrol ve doğal gaz araştırmaları da Türkiye’yi meşgul edecek konulardan biri olacaktır. Bu konuda da ülkenin menfaatleri doğrultusunda stratejik işbirlikleri geliştirebilmek kapasitesi ve kabiliyeti belirleyici olacaktır.
Türkiye’nin hem bölgesinde hem de dünya genelinde yaşanacak gelişmelerde etkin olması için üzerinde çalışması gereken bir konu da ülke içi ekonomik, siyasi ve sosyal istikrarın sağlanması olacaktır.
Bilindiği gibi, krizler artık küresel niteliktedir. Bu nedenle, özellikle bankacılık ve finans sektöründe gerekli düzenlemeler yapılarak kriz dönemlerinde en az etkilenecek politikalar geliştirilmelidir. Yine, ekonominin dışa bağımlı üretim yapısından kurtarılması gelecekteki ekonomik başarı için önemli bir ilerleme olacaktır.
Diğer taraftan, siyasi partiler yasası, seçim yasası ve baraj problemi gibi siyasi sorunlar çözülmesi gereken konular arasında olacaktır.
Ayrıca, kamuda adalet ve liyakat sisteminin etkinleştirilerek tüm toplum kesimlerinin memnuniyetini artırıcı sosyal uygulamalara ihtiyaç bulunmaktadır.