Dr.Öğr.Üyesi Tacettin ŞİMŞEK
Köşe Yazarı
Dr.Öğr.Üyesi Tacettin ŞİMŞEK
 

Yola Çıkmak Yolda Olmak

     Diline sağlık Gürbüz Azak’ın: “Bir adım atabilmek için bin adımı göze alanlar yolların hükümdarıdır.” demişti.      Belki de o bir adım, bin adımı sürükleyecektir peşinden.      Sait Faik’in “Bir insanı sevmekle başlar her şey!” dediği gibi ilk adımla başlar bütün yolculuklar. Yola çıkmak kadar, yolda olmak da önemli. Yolda olmak, aramak demek. Hayat sürekli bir akış, faaliyet ve hareketten ibaret.      Bu akış içinde sabitkadem olmak, olduğu yerde çakılıp kalmak mümkün mü? Aramakla başlıyor hikâyemiz; aradığını bulunca bitiyor. Hayat da bir arayış macerası değil mi? Önce kendini arama, kendini gerçekleştirme, sonra kalbine mukabil bir kalp arama…         Faruk Nafiz Çamlıbel “Beşikten Mezara Kadar” başlıklı şiirinde şöyle diyordu:         Seni istikbal için önce gelmek cihana,         Ve başkasından almak sonra geliş müjdeni.         Bir nefes dinlenmeden yıllarca koşmak sana.         Aramak her tarafta.Bulmamak asla seni.        Aramak, hikâyemizin özeti, bulmamak en büyük trajedimiz. İşte tam burada sanat dediğimiz etkili ifade aracı doğuyor. Hikâyenin ve trajedinin olmadığı yerde sanat ortaya çıkmıyor.         Dahası bilimin olduğu gibi sanatın yaptığı iş de aramak! Necip Fazıl’ı hatırlayalım:        “Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış; / Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.” demiyor muydu üstat?         Feridüddin Attar’ın kuşları, Simurg’u aramak için Hüthüt’ün rehberliğinde yola düşerler. Yolculuğa binlerce kuş çıkar ama hedefe ancak otuz kuş varır. Simurg’a ulaşmışlardır. Ancak bakarlar ki Simurg, aslında onların gönül aynasına yansımıştır. “Si-murg”, otuz kuş demektir zaten. Bizim de hayalimiz, o otuz kuştan biri olabilmek.         Hayat, dünya, insan, bütün varlık, birbirine paralel iki ırmak gibidünyadan mahşer meydanına akıyor. Bu iki ırmak sonunda cennet ve cehennem dediğimiz havuzlara dökülecek.        Karamsar olmak için nedenler ileri sürülebilir ama emin olun, iyimser olmak için daha çok nedenimiz var. Ümitvar olmak için daha çok gerekçe var avuçlarımızda, göz uçlarımızda. Üstelik Yaradan bizi “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz.” diye sürekli uyarırken. Kendisi, ailesi, çevresi, şehri, ülkesi ve bütün insanlık için yararlı işler yapan, katma değer üreten insanların hep ümitli insanlar olduklarını görmezlikten gelmek mümkün değilken…        Hayata, olaylara ve insanlara hep negatifinden bakan insanların büyük atılımlar gerçekleştirmesi zordur. “Gül güzel ama…”, “Seviyorum ama…”, “Anlıyorum ama…” gibi cümleler kuranlar, resmin tamamına odaklanamayanlardır. Dikene odaklanmak, gülün rengini, kokusunu, güzelliğini görmenin önündeki en büyük engeldir. Bülbülün etine odaklanmak da, sesinin büyüsünü göz ardı etmektir. Öyleyse ne diyor İngilizler? “Positiv be!”                 Şükretmek için ne çok sebebimiz var! Dünyanın salgınlarla silkelendiği bir dönemde en başta sağlıklı olmak! Türkiye’nin büyüklüğü, Türkçenin zenginliği, türkülerin sıcaklığı… Beş duyumuzla evrenin beş kapısını açıyor olmamız. Hissediyor, düşünüyor, seviyor olmamız. Büyük bir tarihî tecrübeyle, benzersiz bir coğrafyada yaşıyor olmamız.        Abdurrahim Karakoç’un deyişiyle “can özünden besmeleyi çekip” yola çıkıyoruz. Yolculuğumuz kutlu ola!        Çocuk, eğitim, dil, düşünce, birey, toplum, kültür, sanat, edebiyat… Bahtımıza ne düşerse… Klavyemiz ne yana dönerse…        Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olsun!        Dost olana olmayana, yakına uzağa, geceye gündüze, hayale gerçeğe, geçmişe geleceğe, ağaca, çiçeğe, böceğe, kurda, kuşa, kâinata selam.         Cümleten merhaba!
Ekleme Tarihi: 26 Haziran 2021 - Cumartesi

Yola Çıkmak Yolda Olmak

     Diline sağlık Gürbüz Azak’ın:
“Bir adım atabilmek için bin adımı göze alanlar yolların hükümdarıdır.” demişti.

     Belki de o bir adım, bin adımı sürükleyecektir peşinden.

     Sait Faik’in “Bir insanı sevmekle başlar her şey!” dediği gibi ilk adımla başlar bütün yolculuklar.
Yola çıkmak kadar, yolda olmak da önemli. Yolda olmak, aramak demek. Hayat sürekli bir akış, faaliyet ve hareketten ibaret.
     Bu akış içinde sabitkadem olmak, olduğu yerde çakılıp kalmak mümkün mü?
Aramakla başlıyor hikâyemiz; aradığını bulunca bitiyor. Hayat da bir arayış macerası değil mi?
Önce kendini arama, kendini gerçekleştirme, sonra kalbine mukabil bir kalp arama…

        Faruk Nafiz Çamlıbel “Beşikten Mezara Kadar” başlıklı şiirinde şöyle diyordu:


        Seni istikbal için önce gelmek cihana,
        Ve başkasından almak sonra geliş müjdeni.
        Bir nefes dinlenmeden yıllarca koşmak sana.
        Aramak her tarafta.Bulmamak asla seni.

       Aramak, hikâyemizin özeti, bulmamak en büyük trajedimiz. İşte tam burada sanat dediğimiz etkili ifade aracı doğuyor.
Hikâyenin ve trajedinin olmadığı yerde sanat ortaya çıkmıyor.

        Dahası bilimin olduğu gibi sanatın yaptığı iş de aramak! Necip Fazıl’ı hatırlayalım:

       “Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış; / Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.” demiyor muydu üstat?

        Feridüddin Attar’ın kuşları, Simurg’u aramak için Hüthüt’ün rehberliğinde yola düşerler.
Yolculuğa binlerce kuş çıkar ama hedefe ancak otuz kuş varır. Simurg’a ulaşmışlardır.
Ancak bakarlar ki Simurg, aslında onların gönül aynasına yansımıştır. “Si-murg”, otuz kuş demektir zaten.
Bizim de hayalimiz, o otuz kuştan biri olabilmek.


        Hayat, dünya, insan, bütün varlık, birbirine paralel iki ırmak gibidünyadan mahşer meydanına akıyor.
Bu iki ırmak sonunda cennet ve cehennem dediğimiz havuzlara dökülecek.

       Karamsar olmak için nedenler ileri sürülebilir ama emin olun, iyimser olmak için daha çok nedenimiz var.
Ümitvar olmak için daha çok gerekçe var avuçlarımızda, göz uçlarımızda.
Üstelik Yaradan bizi “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz.” diye sürekli uyarırken.
Kendisi, ailesi, çevresi, şehri, ülkesi ve bütün insanlık için yararlı işler yapan, katma değer üreten insanların hep ümitli insanlar olduklarını
görmezlikten gelmek mümkün değilken…

       Hayata, olaylara ve insanlara hep negatifinden bakan insanların büyük atılımlar gerçekleştirmesi zordur.
“Gül güzel ama…”, “Seviyorum ama…”, “Anlıyorum ama…” gibi cümleler kuranlar, resmin tamamına odaklanamayanlardır.
Dikene odaklanmak, gülün rengini, kokusunu, güzelliğini görmenin önündeki en büyük engeldir.
Bülbülün etine odaklanmak da, sesinin büyüsünü göz ardı etmektir. Öyleyse ne diyor İngilizler? “Positiv be!”
       

        Şükretmek için ne çok sebebimiz var! Dünyanın salgınlarla silkelendiği bir dönemde en başta sağlıklı olmak!
Türkiye’nin büyüklüğü, Türkçenin zenginliği, türkülerin sıcaklığı… Beş duyumuzla evrenin beş kapısını açıyor olmamız.
Hissediyor, düşünüyor, seviyor olmamız. Büyük bir tarihî tecrübeyle, benzersiz bir coğrafyada yaşıyor olmamız.

       Abdurrahim Karakoç’un deyişiyle “can özünden besmeleyi çekip” yola çıkıyoruz. Yolculuğumuz kutlu ola!

       Çocuk, eğitim, dil, düşünce, birey, toplum, kültür, sanat, edebiyat… Bahtımıza ne düşerse… Klavyemiz ne yana dönerse…

       Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olsun!

       Dost olana olmayana, yakına uzağa, geceye gündüze, hayale gerçeğe, geçmişe geleceğe,
ağaca, çiçeğe, böceğe, kurda, kuşa, kâinata selam.

        Cümleten merhaba!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ehaber.tv.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.