Adı konmamış ıssız bir kayıp bu gün Ülkenin içinden geçip gittiği yitirdiği sermayesi olan zamanı ,ancak zamanı yok !.
Nasıl yani zamanın içinde akıp yaşayıp zamanla yatıp kalkıpta zamanın olmaması ne demek.? Gelin bir girelim o kapıdan bakalım ne oluyor, hadi buyurun.
Nasıl yani zamanın içinde akıp yaşayıp zamanla yatıp kalkıpta zamanın olmaması ne demek.? Gelin bir girelim o kapıdan bakalım ne oluyor, hadi buyurun.
Elimize bir dünya küresi alalım ve çevirip bir Dünya turu yapalım , kıtaları okyanus ve denizleri aşalım ve ana karamız olan Türkiye nin üzerine gelince küreyi durduralım ve inelim ,nasıl bir iki saniyede Dünya turu attık degilmi , peki ne gördük, koca Dünya önümüzde duruyor ve yaşadığımız ana kara Türkiye… Durmuyor değerli okurlar durmuyor çünkü Dünyanın zamanı yok durmaya, beklemeye. Kara aynı kara deniz aynı deniz ancak üzerinde yaşayan insan aynı insan değil çünkü o insanında zamanı yok.
Koca Dünyanın etrafında nasıl bir saniyede gezip indikse ömürde aynı hızla akıp gidiyor ve ecel bizi bir gün ansızın son durak olan mezara indirecek.çünkü mezarında zamanı yok .Peki kimsenin zamanı yoksa bizim bu zamanı bu gün ülkemizde olduğu gibi bonkörce boşa harcamaya nasıl zamanımız oluyor.
Çıkıp bir geziyorum şehirde insanları görüyorum kahve önlerinde oturan ,öylece oturan bir bardak çayın tadı şekerin erimeye zamanı yok . Caddelerde amaçsız gezen tek işi saga sola bakmak olan insan yığınları,bir yukarı bir aşağı gezen şuursuz ayaklar ve bu ayaklar üzerindeki bedenleri , bazen gencecik bazen körpecik bedenler. Dinamik zıpkın gibi ama rüzgâra kapılmış bir yaprak gibi boş gözlerle sürüklenip akıp gidiyorlar zaman da. Köşeyi dönüyoruz ve parklarda oturan orta ve yaşlı nesil çıkıyor karşımıza . Ellerinde ne bir gazete nede bir kitap ama aynı boş gözlerle zamana inat direniyorlar. Tükenen ömrün de zamanı yok.Oradan ayrılıyor kafelerin önünden geçiyoruz içerisi tıklım tıklım dolu, sanki sanırsın fabrika üretim yapılıyor.
Gençler ellerinde cep telefonları dönüp duruyorlar oturdukları yerde, üretime bak bunlar ne üretiyorlar ,diğer masada başka bir gurup oturuyor keyifler yerinde belli ,gülücükler dağılıyor zaman yarılıyor sanki baksan mesaiye gelmişler ve akşam olunca da ürettiklerini vitrine koyup çok çalışmanın yorgunluğuyla evlerine gidecekler. Baba parasıyla harcanan bir ömür paranın zamanı yok. Değerli okurlar ,sayın yolculur bitmedi Dünya turuna devam ,daha görecek çok şeyimiz var ayrılmayın hemen.
Burayı da gördük, geçelim okullar bölgesine ,üniversitedeyiz, bir telaşla okuluna giden gidip yarınlara koşacak olan öğrencilerimize bakıyoruz giriş kapısında .Evet adımlar gidiyor ama gözlerde bir hüzün var yarınların hüznümü bu ?. Okul bitince ben ne olacam,bir parça ekmek bulabilicekmiyim ,bir iş aş sahibi olabilecek hayalini kurduğum yaşama kavuşa bilecekmiyim ,yoksa yolun ortasında bir köşede mi kalacak yıkılacakmıyım ?…Ne olacaksın be canım kardeşim tabi ki adam olacaksın . Çok çalışıp araştırıp bulacaksın açmazı ve çıkmazı açmayı .
Bakıyorum şimdiden bezmiş bezdirilmiş beyinler ,bu beyinlerle eğitimin zamanı ,ülke geleceğinin şansı yok. Derin içli bir ah çekip kamu kuruluşlarının önünden geçiyoruz .Bakmaya gerek varmı.?. Malum hep aynı, akşam olsun gitsek evimize, kahveye arkadaşlarla oyun oynasak. Her gün aynı işlerin yapılmasından bıkmış beyinleri ve bedenleri otonom robotlaşmış memurlarımız. Ağzıyla kuş tutsalar ne olur ki ellerinden bir tutan olurmu ki .Liyakatın ve becerinin bilginin konuştuğu ve hükmettiği bir makama oturtulurmu ki kim bilir belki bir gün…havanda zamanı dövüp durdukça ,memur kardeşimin dövülen zamanda vakti yok, paslanan çarklarda tozlu raflarda resmi yok. Esnaflara bakıyoruz, aynı ürtilen ürünleri pazarlar durular yıllardır, eynı tas aynı hamam, aynı dükkan aynı yer, geliştirme yok ve sorsan derki ..”biz elli senedir buradayız”. Sanki marifetmiş gibi ya kardeşim elli senedir neden burdasın ,işini aklını geliştirip sanayileşsene ,vah kardeşim vah hayırlı işler,elli yıldır demekki bir arpa boyu yol alamadın ,çakıldın kaldın oraya,uydun sende tembel havaya ,harcadın ömrünü bir havaya, anlaşıldı esnafında zamanı yok..
Tarlalara bakıyoruz ya tarlalar dahi tohuma hasret kalmış açmış bağrını ana şefkatiyle doğuracak bir evlat büyütülecek bir fidanı bekliyor ama ne yazık ki tarlanın da beklemeye zamanı yok. Çiftçimize bakıyoruz tarladan korkar kaçar olmuş ,yaklaşınca tarlasına derin bir ah çekiyor ekip biçememenin verdiği hüzünle .Ülkenin efendisinin, çiftçimizin adı yok, o öpülesi nasırlı ellerin ,o geleceği ekip biçen yüreklerin tadı yok..Demek ki bu ülkenin karnı tok..Aç kalacak nesillerin düşünecek zamanı yok .Ya otlaklarda salınıp gezen etinden sütünden tüyünden her şeyinden bir toprak ana gibi verimli sayıları bakılamadığından dolayı her gün azalan, kesime giden o güzelim sarı kızlar. Evet sarı kızında ziraat mühendisi olmaya zamanı yok ,kaldı ki bizim aklımızı başımıza almamızı beklemeye ineklerin dahi hiç zamanı yok, Sağılan son inikte verecek süt yok.
Değerli kardeşim kısada olsa bir Ülke turu attık. Gördük ki biz zamanın çok gerisinde kaplumbağa adımlarıyla her kademede maalesef geriden geliyoruz. Bu adımlarla,bu kafayla ancak Cumaya gideriz. Haftanın diğer günlerine , ayın otuzuna yılın üçüz atmış beş gününe yetişemeyiz ve çağdaş hızla dönen öteki yani refah düzeyi yüksek ,mutlu,huzurlu,milli geliri bol sıfırlı ,iştah açıcı dünyaya giremeyiz, giremedik de. Yılgın beyinlerden fikir akmaz, yarını düşünmeyenden adam olmaz, her sakallıdan ne olmaz …
Kısacası bu tembellik ve duyarsızlıkla vallahi bezden bir şey olmaz. Bin beş yüz senedir inmiş Kuranı Kerimin mealini bilmeyen bir topluma sen kitap okuyormusun ,yarınların falına bakıyormusun ,gelecekte ne görüyorsun ,yarından ne bekliyorsun,yarın için ne ektin ne biçiyorsun ,vizyonun nedir diye sorulmaz. Bu zihniyetin bu miskin insan kitlesinin aldığı abdestten hayır olmaz, kıblesini bulamaz.
Değerli kardeşim, arife tarif gerekmez ,mesajı attım, telefonun açıksa alırsın mesajı,..,numaram belli +90 TÜRKİYE. Benim beklemeye,çetleşmeye zamanım yok. Saygılarımla, uyanık ve aydın ülkem insanlarını selamlıyorum, iyi ki varsınız.! Yarınlarsınız.